Hayvan Çiftliği Kitap Yorumu

Selamlar. Bu yazıda Hayvan Çiftliği kitabını henüz okumayanlar hakkında ufak bir değerlendirme yer alacak. Çok çok uzun bir yazı olmayacak. Kitabın yazarı George Orwell olduğu için, daha önce 1984 kitabını okuyanlar varsa tahmin edecekleri gibi enfes bir kitap sizleri bekliyor. Kitap özellikle Stalin’e getirilmiş bir eleştiri kitabı olarak algılanabilir.

Hayvan Çiftliği

 

Hayvan Çiftliği Kitap Özeti

Kitabı okumaya başladığınızda belki dil ve anlatım şekli size ağır gelebilir. Kitap için fabl benzeri denilebilir. Adından da anlaşılacağı üzere kitabın baş karakterleri hayvanlar. Domuzlar, atlar, kazlar ve güvercinler kitapta geçiyor. Aklıma gelmeyen hayvanlar da var hepsini buraya yazmadım.

Öncelikle hayvanlar tarafından başlatılan ayaklanma sonucu “Beylik Çiftlik” adını değiştirir ve “Hayvan Çiftliği” olur. Tabii çiftlik sahibi Jones beyimiz de çiftlikten kaçar. Sonraları çiftlik hayvanları mutlu şekilde yaşar çünkü yüce reisin vadettiği her şey gerçekleşmektedir. Sonraları yedi emir isimli bir bölüm göreceksiniz. Neyse hayvan çiftliğini yöneten iki domuz var. Aslında bu kitapta domuzlar biraz üstün ırk gibi anlatılarak Nazi Almanyasına da dokundurulmuş.

Snowball ve Napoleon isimli iki domuz bütün çiftliği yönetmeye başlar. Bu esnada çiftliğe bildiğimiz insanlar tarafından saldırılır. Hayvanlar bir şekilde bu saldırıyı püskürtür, snowball insanların açtığı ateş sonrası saçmalar nedeniyle sırtından yaralanır. Snowball artık hayvanlar için kahramandır. Sonraları snowball bu çiftliğe bir yel değirmeni yapmak ister ve Napoleon bunu ilk başta reddeder bunun sonucunda Napoleon tarafından yetiştirilen köpekler Snowball’ı çiftlikten kovalar ve bir daha da Snowball’dan haber alınmaz.

Snowball’ın çiftlikten kaçmasının ardından hayvanlar başta bunu kabullenemezler ancak Squaler isimli bir domuz, o en başından beri Jones ile anlaşmış, onun ajanıydı. Sırf gösteriş olsun diye bilerek vurulmuştu. O bir hain diyerek homurdanan hayvanları susturur ki sonraları aynı Squaler o yaraların, Napoleon tarafından açıldığını söyleyecektir. Hatta Snowball hiç savaşta bile yoktur. Hayvanlar bir şekilde Squaler’a inanır ve olaylar hep böyle yaşanmış gibi hatırlar tabii bir eşek arkadaş her şeyi hatırlar.

Ardından Napoleon yel değirmeni yapmaya karar verir ve yel değirmenine başlanır. Önceleri kötülenen yel değirmeni sonradan Napoleon tarafından övülür ve bunun fikir babası Napoleon gösterilir. Hayvanlar bin zorluk altında değirmeni inşaa eder fakat değirmen yıkılır ve suçlu olarak Snowball gösterilir. Bu özellikle yılmadan çalışan at “Boxer” tarafından hiç umursanmaz. Boxer “Napoleon Daima Haklıdır” der. Snowball’ı hain olarak kabul etmeyenlerin sesi çıkınca koyunlar “Dört Ayak İyi, İki Ayak Kötü” şeklinde melemeye başlar. Tabii bu sonradan tekrar değişir.

Günlerden birgün domuzlar artık iki ayakları üzerinde yürür, asla ve asla anlaşma yapılmayacak denilen insanlarla aynı masaya oturur ve kadeh tokuştururlar. Kitap en son böyle bitiyor.

Kitaptan Aklımda Kalanlar

“Bütün Hayvanlar Eşittir Ama Bazı Hayvanlar Daha Eşittir” sözü aklımda kalan en enfeslerinden. Koyunların her defasında “Dört Ayak İyi, İki Ayak Kötü” şeklinde melemesi de akılda kalanlardan. Bir de Napoleon isimli domuzun önceleri reddettiği şeyleri daha sonraları kabul etmesi ise günümüzde bize bazılarını çağrıştıran detaylardan. Örneğin önceleri kahraman ilan ettiği Snowball için “Danışıklı dövüşle yaralandı”, “O hiç savaş alanında var olmadı”, “Sırtındaki yaraları Napoleon açtı” gibi söylemler ortaya attırmıştır.

Bir de Yedi Emir gibi bir örneğimiz var bu da yine bana günümüzde bazı şeyleri hatırlatıyor. Çünkü yedi emir sürekli değişiyor, hafızaları kuvvetli olan birkaç hayvan dışında hiçbir hayvan orjinal yedi emiri hatırlamıyor, ağzı laf yapan Squaler hepsini unutturuyordu. Hayvanlar ne olursa olsun sorgulamaktan korkuyor ve susuyordu.

En sonunda Napoleon daima haklıdır diyen çalışkan Boxer hayvan kasabına verildiğinde bile yalanlara inanan hayvanlar cahil halkları canlandırıyordu adeta. Oysa ki hiçbir hayvan insanlara verilmeyecekti. Normalde hiçbir hayvan “sıçanlar bile” öldürülmeyecekti. Kitabın sonuna doğru domuzların iki ayağının üzerinde yürümesi, insan kıyafetleri giymesi onları camdan izleyen hayvanlar kadar okuyanı da şaşırtıyor.

Tam bir distopya denebilir mi bilmiyorum ama öyle ise beni en çok şaşırtanlardan oldu bu. Ayrıca kitabın son bölümleri günümüz dünyasından bir örneği taaa 1945 yılında bizlere göstermiş.

Okumadan geçmeyin diyeceğim türden bu kitap 152 sayfa. Yeni baskılar yukarıdaki görsele benzerdir. Benim okuduğum baskı bir hayli eski olup çevirisi Halide Edip Adıvar tarafından yapılmıştır.