Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap Yorumu

Selamlar. Çoook önceleri okuduğum bir kitap olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu hakkında yazacağım. Kitabı ilk okuduğum zaman ortaokuldaydım. Türkçe öğretmenimiz Nazan hanım her hafta bir kitap bitirmemizi söylerdi. Bu kitap da o zamana denk gelmişti. Tabii sürekli kitap alacak para da mevcut değildi. Bir tanıdığım 9. basım olan bu kitabı bana vermiş, ben de öyle okumuştum. Kitap takası gibi bir şeydi.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

Kitabı ilk okuduğum zaman yani ortaokul döneminde, yemek yediğim anda elimden düşürmediğimi hatırlıyorum. Sanırım psikolojik bir roman olmasının da bir etkisi vardı. Daha sonra Eylül’ü okuyarak psikolojik roman sevgimi fark ettim. Aslında ilk psikolojik roman Eylül ama olsun. Zaten konu da bu değil.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap Yorumu

Kitap 128 sayfa. Şu anki güncel baskı bende olmadığı için dil hakkında bir şey söyleyemiyorum ancak bendeki baskıda dil bir hayli ağır. Çünkü eski döneme dair Türkçe kelimeler ağırlıkta. Kitabın ayrıca 1999 yılı baskısı da bende var. O baskıda bile eski Türkçe kelimeler mevcuttu. Siz düşünün. Neyse kitap 128 sayfa olduğu için bir günde bitirebileceğiniz türden bir kitap. Peyami Safa’nın en sevdiğim kitabı.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu bir çocuğun hastalığını işliyor. Çocuk yıllarca hastanede yaşıyor diyebilirsiniz. Şöyle ki dizinden rahatsız, bacaksız kalma gibi bir şansı var. Buna her ne kadar şans denirse! 7 yıldır bu rahatsızlıktan muzdarip. Bir de Nüzhet isimli bir hatun kişisi var, hasta çocuk bu kıza aşık. Kız 19 yaşındaydı galiba şimdi tam hatırımda değil. Neyse bu Nüzhet bir doktorla evlendirilecek. Doktor Ragıpla evlendirilecek. Tabii Nüzhet doktorla evlenmek istemiyor. Bir ara Nüzhet’in dudaklarına yapışıyor falan. Nüzhet bir yalan söylüyor çocuğa. Sanırım okurken en çok üzen cümle bu oldu “Dünyanın hiçbir Nüzhet’i yalan söylememelidir.” evet, bu kitabın duygusal kaçan yanlarından birisiydi.

Sonra bu dokuzuncu hariciye koğuşuna gidiyor. Aslında bu son çare onun için. Ağaçları görüp şu cümleyi kuruyor: “Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm“. Bu da bir başka üzücü cümle oluyor. Neyse dokuzuncu hariciye koğuşunda operatör bu çocuğun bacağının kesilmesi gerektiğini söylüyor ancak doktor benim hoşuma giden bir cümle kuruyor. Tam olarak hatırlayamasam da “Et kesmeyi kasaplar zaten yapıyor, doktor olarak bizim görevimiz bu gençlere, parlak yarınlar sunmak” böyle bir cümle kuruyor.

Sonra zaten kahramanımız bir ameliyat geçiriyor, sonrasında tedavi oluyor. Roman tamamlanırken Nüzhet henüz evlenmiş değil, babası Paşa ise ölüm döşeğinde, kahramanımızı görmek ister. Paşa baba anlamış olacak ki bir ara kahramanımızı uyararak “Siz Nüzhetle çocukluktan beri arkadaşsınız” diyor.

Kitaptan Aklımda Kalanlar

Kitaptan aklımda kalan bazı cümleler oldu. Bunlar zaten yukarıda da varlar. Ama tekrarlamak gerekirse şunlar;

Dünyanın hiçbir Nüzhet’i yalan söylememelidir.

Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.

Et kesmeyi kasaplar zaten yapıyor, doktor olarak bizim görevimiz bu gençlere, parlak yarınlar sunmak.

Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.

Bir de kahramanımız cesetleri görüyor ve tabağındaki etleri yiyemiyor, bir başka bölümde ise bacağı kesilen birisinin olduğu ameliyathaneye giriyor. Bir önceki ameliyatta bacağı kesilen bir başkası vardı. Düşünsenize belki aynı şey sizin de başınıza gelecek ve o ortamda, kanlı pamukların olduğu yerdesiniz.

Böyle bir kitap okuyacaksınız. Bu kitaba başladığınızda muhtemelen aynı gün içinde bitirmek isteyeceksiniz.